Öncü Medya Haber Genel Yayın Yönetmeni Sadullah Ünsal’ın sunumuyla, pazartesi, çarşamba ve cuma günleri Öncü TV ve 100.2 Öncü Radyo ortak yayınıyla gündemdeki konuların irdelendiği ‘Yorumlu-yorum’ programında gündem yine sağlıktaki sıkıntılardı…
‘Bölgenin en iyisi’ olarak lanse edilmeye çalışılsa da Düzceliler’in en çok şikayet ettiği sağlık kurumlarının başında gelen Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde yaşanan sorunları gündeme taşıyan Ünsal, üniversite hastanesinde yaşanan skandalların saymakla bitmediğini ve hastaların mağdur olduğunu ifade etti.
“Profesör 5 bin TL istiyor, klinik 2 bin!”
Düzce Üniversitesi Hastanesi’nden, adeta şikayet yazdığını belirten Ünsal, “Bazı meseleler vardır, anlatmaktan yorulursunuz, dinlemekten yorulmazlar. Şimdi ben hasbelkader bu ekranlarda gazetecilik yapıyorum, görev yapıyorum. Yaptığım yorumlardan, koskoca isminin önünde profesör, doçent veya akademisyen kimliği olan üniversitede insanlara hayat, yaşam dersi öğreten insanların yaptıklarını eleştiriyorum ve bundan ben de utanıyorum. Bugün size 2 tane meseleden bahsedeceğim; Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden bahsediyoruz. Geçtiğimiz günlerde yaptığımız bir haber ve yorumdan sonra, yüzlerce demeyim ama en az 50-60 kişi beni arayarak, bunlarla ilgili ciddi şeylerden bahsetti. Örnek 1.; Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne bir profesörden randevu alıyor. Eşi hamile, tetkik falan yapılınca diyorlar ki, “Bu çocukta down sendromlu olabilir, bununla ilgili tetkik yapılması lazım.” Şimdi doğacak olan evladınız söz konusu, bu tetkikleri yapalım. Evet, yapalım. Hatta saat 09.30’da randevu alıyor, bakın saat çok önemli 09.30’da alıyor saat 12:00’da bu randevu gerçekleşiyor. Gelişen saatler içinde de kim bakıyor bu hastaya öğrenciler. 5., 6. sınıf öğrencileri, buna da çok dikkat etmek lazım ve akabinde profesör hoca geliyor, bakıyor, inceliyor diyor ki; “Tetkik yapılması lazım.” Tamam yapalım nerede yapacağız bunu? Bu burada olmuyor. ‘Nerede olur?’ ‘Bursa’da oluyor.’ Bursa’da özel bir laboratuvarda oluyor. Hemen hoca çıkarıyor formu dolduruyor ve diyor ki; ‘Özel bir hastane, klinik ismi veriyor oraya gidin’ diyor. ‘Bunun bedeli beş bin lira. Sizi arayacaklar’ diyor. Arıyorlar irtibat kuruyorlar. Daha sonra bu kişi başka bir özel kurum üzerinden, hastane üzerinden Bursa’daki aynı laboratuvara ulaşıyor ve fiyat iki bin lira. Burada enteresan olan şu; profesörden randevu alıyorsunuz 350 lira para ödüyorsunuz. 3 saat boyunca sizinle ilgilenenler, teşhisi yapanlar öğrenciler. 6. sınıf tıp fakültesi öğrencileri, önceki hadise de olduğu gibi. Ondan sonra profesör kimliğinde olan bir kişi, özel bir laboratuvarda yapılacak olan tetkik için veya tahlil için neyse, onların lisanında ki form dolduruyor. Formda ‘yanında beş bin lira alır’ diyor arıyorlar, ama bu iki bin liraya hal oluyor. Çocuk gayet de sağlıklı doğuyor. İnsanların duygusu üzerinden, hassasiyeti üzerinden nasıl bir hal alındığının izahını siz yapın.” diye konuştu.
“Parası olana aynı gün, olmayana 3 ay sonra”
Üniversite hastanesinde parası olana aynı gün, olmaya ise 3 ay sonraya film sırası verildiğine dikkat çeken Ünsal, “2. hadiseden bahsediyorum yine; Düzce’de bir belediyede çalışan bir vatandaş kendi işini yaparken, kesim motoru dediğimiz, benzinli motorla ağaç budarken kolunu kesiyor. Öğle vakitlerinde hastaneye gidiyorlar. 3 - 4 saat bekletiliyor. Bir serum takılıyor. Plastik cerrahinin müdahale etmesi lazım kola, damarlar kesilmiş. Ya İstanbul, ya Ankara. Evet, orada hatırı sayılan birileri devreye giriyor. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’ne getiriliyor. Ben hastayla görüştüm, oraya gittikten sonra, bütün tedaviler, tetkikler, teşhisler, müdahaleler yapılıyor. Ben orada insan olduğumu, hasta olduğumu hissettim diyor. 3. bir hadise daha var yine; Whatsapp’tan gelen bunları ben biraz azalttım. Hastanede randevu alınıyor. Ortopedi bölümünde, doktor anjiyo geçirmiş, başka bir doktor olsun. Ondan sonra başka bir doktora geçiş oluyor. Yapılan teşhiste, tedavide, muayenede film çekilecek. Bununla ilgili bir tomografi çekilecek. 3 ay sonraya gün veriyorlar. Ya bu adam hasta, 3 ay nasıl olacak, nasıl gidecek, git parayı öde hastaneye. Parayı ödüyorlar o günün akşamına o çekilmesi gereken filmler çekiliyor, hastanenin hali bu.” şeklinde konuştu.
“Ey Sayın Keşir, bu sıkıntıları Erdoğan’a anlattınız mı?”
Üniversite hastanesinde yaşanan sorunların giderilmesi ile ilgili AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları Başkanı ve AK Parti Düzce Milletvekili Ayşe Keşir’e “Ey Sayın Keşir, bu sıkıntıları Erdoğan’a anlattınız mı?” diye seslenen Ünsal, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Geçtiğimiz günlerde bunları bahsettiğimiz zaman, birileri bir açıklama yaptı. Gerekirse Sağlık Bakanlığı’na bağlansın, şu olsun, bu olsun. Sayın Rektör dedi ki; ‘Ben buna direnirim, tanımam.’ dedi. ‘Düzce’deki Ayşe Keşir, Fahri Çakır, AK Parti İl Başkanı, MHP İl Başkanı direnirim.’ dedi. Direndi mi?, evet direndi, tanımadı mı? Tanımadı, bir şey gelişti mi?, gelişmedi, bir çözüm üretildi mi?, üretilmedi. Burada benim biraz önce bahsettiğim profesörün, bir uzmanın, Bursa’daki bir laboratuvara tetkik için gönderip, Düzce’de özel bir hastane üzerinden, bu işi yapmasının karşılığında, öyle bir ibretlik hadise var ki; yazık günah. Ey
Düzce’nin milletvekilleri, AK Parti Genel Başkanı, Kadın Kolları Genel Başkanı Sayın Ayşe Keşir, hadi milletvekilleri Sayın Cumhurbaşkanına bu işi anlatamıyor, il başkanı anlatamıyor, birileri anlatamıyor, siz o 7 kişilik ekibin içindesiniz, hiç dilinize gelmedi mi? Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde böyle bir sıkıntı var. Acaba bu sıkıntıların arkasında başka bir şey mi var? Bir yapımı var, bir organizasyon mu var?”
“Sayın Cumhurbaşkanım, Üniversite Hastanesi’nde millet insanca hizmet alamıyor”
Düzce insanının üniversite hastanesinde insanca hizmet alamadığını kaydeden Ünsal, şu ifadelere yer verdi:
“Ben yine söylüyorum; benim ismimin önünde bir prof., bir doçent, bir akademisyen kimliğim yok. Ama buraya giden hastalar çok mağdur. Allah rızası için her makamda kim olursa olsun, bu gücü size kim verdi? Millet verdi. Millet adına kim verdi? Sayın Cumhurbaşkanı verdi, Sayın Cumhurbaşkanı sesimi duyuyorsanız, duyabilirseniz, kim iletecekse dünya ahiret vebaliyle söylüyorum, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde senin dertlendiğin insanına, milletine gereken hizmet, yeterli hizmet, insani hizmet yapılmıyor. Ama bu gücü sizden alanlar, bu gücü milletten alanlar, bu gücü devletten alanlar, devlet adına, millet adına, ne yaptıklarını artık siz takip edin. Burada sayın milletvekilleri, sayın il başkanı bunu görüşecekti, ne oldu görüşme, sonuç ne? Yönetilemiyor, yapılamıyor, tedavi noktasında istenilen sonuca gelinemiyor.”
“Yalan konuşuyorsun diyen, suç duyurusunda bulunsun!”
“’Yalan konuşuyorsun’ diyen, suç duyurusunda bulunsun!” diyen Ünsal, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Şimdi bir profesör hakkında bir iddiada bulundum, bir hasta hakkında bir iddiada daha bulundum, 2 tane konu söyledim. 3. Konu da 3 ay sonraya röntgen filmi çekilmesi veya bunun ortopedik muayene ile ilgili yapılması gereken tetkikler noktasında, 3 ay sonraya gün verildiğini ve parası ödendiğinde ise hemen aynı gün yapıldığını söyledim. Devletin adliyesi, savcıları orada. “Sen yalan konuşuyorsun, büyük bir değerimiz üniversite, sen yanlış konuşuyorsun.” diyen buyurun suç duyurusunda bulunun. Ben kabulüm, eğer yalansa bunlar buyurun, devletin makamları orada. Eğer doğruysa lütfen evladımız, insanımız, Düzceli’miz,
hanımefendi, bizim kızımız, değer verdiğimiz Sayın Rektör, Allah rızası için bu işe mutlaka bir çözüm üretin.”
“Düzce’ye ve Düzceli’ye sahip çıkacak yok mu?”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’nin Türkiye’deki en büyük iddiasının sağlık yatırımları olduğunu hatırlatan Ünsal, son olarak şunları belirtti:
“Çocuk acil kapalı, o sıkıntı, bu sıkıntı. Bunları isminin önünde akademisyen olmayan bir insan olarak, bir profesörün, bir ilim adamının, bir bilim adamının, bir tıp adamının, bir akademisyenin yaptıklarını, eksiklerini, hatalarını veya burada yapmadıklarını anlatmaktan ben utandım. Cumhurbaşkanınızın bir iddiası var; AK Parti’nin bir iddiası var; en iyi olduğumuz alan sağlık. Gelsin görsün Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi sağlık noktasında, insanlara tedavi noktasında, insanların dertlerine derman olma noktasında nerede? Gelin görün. Düzce’nin sahibi kim arkadaşlar. Yazık, günah. Buraya harcanan paraya, verilen makamlara, gösterilen değerlere, yapılan iyi niyetlere yazık. Düzce’nin bir tane sahibi çıksın, bu meseleye sahip çıksın. Sayın Cumhurbaşkanı, Düzce’de üniversitenizde, tıp fakültesinde Düzce’nin insanına verilen hizmet, gereken ilgi, insani muamele yok! Buradan bu sonuç çıkıyor; yanlış mı? Yanlışsa varsa konuştuğumuz, sürçü lisan biz bunun bedeli neyse ödeyelim. Bu milletin gücüyle, bu milletin oyuyla, bu milletin maddi, manevi değerleriyle, bu aç, susuz, çaresiz, ama bir o kadarda asil bir milletin değerleriyle, burada irade ortaya koyanlar; bu millete hizmet etmiyorlar. Yörük malıyla kesilen kurbanın sonucu bu. Şimdi çok enteresan, bugün bir dost, bir şey anlattı. Size anlatıp kapatmak istiyorum. Çocukluğumuzda yaşlılar bilir, biz de kısmen ufak ufak hatırlıyoruz. Bundan 30 sene, 40 sene önce ayılar vardı. Ayılar oynardı, burunlarına demir halka takarlardı. Birde tef çalarlardı. Tef eşliğinde ayı da oynardı. Cafer’di o ayıların ismi. Biz de çok merak eder seyrederdik. Ayı tefin sesini duyunca niye oynarmış biliyor musunuz? Teften oynamazmış, ritimden oynamazmış. Ayıyı eğitirlerken, ayaklarının altına bir saç koyup ısı verirler, ayıların ayakları yanmaya başlarmış. Yanmaya başlayınca tef çalarmış eğitmen. Nasıl eğitiyorsa. Hayvan haklarına eksik, fazla bunu tartışmıyoruz. Bu tefi çaldıkça ayı oynarmış. Öyle bir zaman gelmiş ki; tef çalmaya başlayınca ayı yaşadığı acıyı hatırlarmış. Bu işin acıları, bu işin sıkıntılarını yaşayanlar bilir. Neyi nerede hatırlayacağını, bu insanlar çok iyi bilir, yazık oluyor. Düzce’nin bir sahibi olmalı. Bu sahipsiz halede sahip çıkmalı.”
HABER: Savaş ARI