Atatürkçülüğü çağdaşların, dindarlığı ise muhafazakârların istismar ettiğini savunan Öncü Medya Genel Yayın Yönetmeni Sadullah Ünsal, bu konuyu eğitimde öne çıkan bir gündem maddesi ile ele aldı.
“BU KURUMLARI İDEOLOJİK BİR YAPIYA DÖNDÜRMEYE ÇALIŞINCA MİLLİ EĞİTİM TASARRUF KOYMUŞ”
Düzce’de 2024-2025 eğitim-öğretim döneminin sona ermesine az bir süre kala bazı proje okullarındaki öğretmenlerin yer değişikliğine gösterilen tepkiye dikkat çeken Ünsal, şöyle konuştu:
“Türkiye gündeminde bir konu var. Liseli öğrenciler derslere girmeme noktasında boykot veya protesto ediyor. Okunmayan, artık okullarda okunması mecbur olmayan “Andımız”ı okuyorlar falan… Bir şeyler var orada. Konunun özü de şu; fen liselerinde, anadolu liselerinde… Düzce Anadolu Lisesi’nde de 20 öğretmen değişimi olmuş ve öğretmenler değiştirilmiş. Şimdi bir taraf diyor ki, “Özellikle laik, modern öğretmenler görevden alındı.” Bir taraf diyor ki: “Bu öğrencilerin eğitim hakkı engellendi.” İşin aslında şu var. Şimdi bu tür okullarda, zeka seviyesi yüksek olan okullarda, buradaki öğretmen kümeleşme, camia… Burayı bir ticarethaneye çevirmiş. Her öğrenciye bir öğretmen ve her öğrenci potansiyel kurstu, efendim özel dersti… Ticarethaneye çevirme yönünde çok ciddi planlamalar var ve uygulamalar var. Millî Eğitim bunu tasarruf görmüş. Bir de bu kurumları ideolojik bir yapıya dönmüş, döndürmeye çalışmışlar. Efendim, Milli Eğitim bir tasarruf koymuş. Demiş ki “Zeki ve çok zeki olan öğrencilerin bir, ticari olarak, iki, ideolojik olarak sömürülmesine, yönlendirilmesine karşıyız.” Bununla ilgili tasarruf koymuş devlet, bir akıl üretmiş. Yani eskiden 80'den önce sağ-sol çatışması vardı.”
“ÖZÜNDE NE TAM ATATÜRKÇÜ NE DE TAM DİNDAR AMA BU ANLAYIŞI KALKAN OLARAK KULLANIYOR”
Artık her meselede karşı karşıya gelen ve Türkiye’nin çözüm üretmesi gereken bir soruna dönüşen iki karşıt görüş hakkında derinlemesine bir analiz yapan Ünsal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Şimdi bu öğrenciler, liseli öğrenciler veya Türkiye’deki farklı öğrenciler, hak arama boyutuyla beraber, iddiasıyla beraber, devletin, Millî Eğitim’in uygulamalarına karşı bir başkaldırı içinde. Birileri bunu, bir cenah, bir görüş, laik demokratik sosyal hukuk devleti ve Atatürkçülük üzerinden savunuyor. Millî-manevi bir cenah da vicdani değerlerle, örf ile savunuyor. Aslında Türkiye’nin en büyük derdi ne biliyor musunuz? Bir, bu kendine laik, modern, çağdaş, Atatürkçü diyen sol ve bunun franksiyonlarındakiler, Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kenara bıraksalar, kendi bilgi becerisiyle, vizyonuyla insanlara hayatı anlatsalar veya siyaseti yapsalar… Olayın bir boyutu bu. Birileri de diniydi, imandı, Kur'an’dı, İslam’dı, maneviyattı, milliyetti… Oraları kendilerine kutsallaştırıp bu cenahın karşısında olması boyutu var. Türkiye’nin ortak tek meselesi bu. Yani sosyal demokrat, laik denilen, çağdaş denilen ekibin elinden Mustafa Kemal’i, muhafazakar, mütedeyyin, mukaddesatçı denilen insanların elinden de dini aldık mı, herkes kendi becerisiyle, kendi aklıyla, kendi doğrusuyla, kendi fikriyle kalır. Ne Kemalizmi, yani Atatürkçülüğü kalkan yapmadan; dini arkana kalkan yapmadan, bir yol haritası çizilse Türkiye’de siyaset de rahatlayacak, ticaret de rahatlayacak, adalet de rahatlayacak, vatandaş da rahatlayacak.”
“BU İKİ KARŞIT GÖRÜŞ KENDİ ÖZÜNE DÖNSE ÜLKEDE HUZUR VE MUTLULUK OLUR”
Öncü Medya Genel Yayın Yönetmeni Sadullah Ünsal, son olarak şu ifadeleri kullandı: “Bütün espri bundan kaynaklanıyor, bütün sıkıntı bundan kaynaklanıyor. Yani ben iyi bir gazeteciysem, ben topluma, kamuoyuna olan vazifemi bilgimle, doğrumla, tezlerimle, öngörümle ortaya koymalıyım. Karşımdaki iyi bir öğretmense veya iyi bir doktorsa… Aynı şekilde o da bilgisiyle, vizyonuyla, öngörüsüyle bir nesil yetiştirme veya bir tedavi etme yoluna gitmeli. Ama ben Atatürkçülüğü kendime kalkan yapıp, karşı taraf din ve millî, manevi değerleri kendine kalkan yapınca ne oluyor? Kutuplaşma oluyor bu ülkede, bu ülkedeki kutuplaşmanın özünde bu var. Sözünde herkes kendine göre doğruyu söylüyor. İnşallah bir cenah, bir görüş, bir yapı adına ne derseniz dinden, milliyetten beslenmeyi, diğer bir yapı da çağdaşlık, laiklik ve Mustafa Kemal’den beslenmeyi bırakırsa bu ülkede huzurlu ve mutlu günler çok yakın. Ha bu tabii güzel bir söylem ama… Ne kadar eyleme geçer, ne kadar hayat bulur, onu da zaman gösterir.”