Şimdi ben aslında bugün bayramlık ağzımı bir açacaktım evet hani derler ya ‘Bayramlık ağzını açtın’ böyle fakat bayram dedik mübarek kadir gecemiz vardı memlekete, millete artık negatif enerji değil de pozitif enerjiler sunalım dedik. Dr Faruk Özlü uzun zamandan beri çevredeki insanlara, basına, sağına ve soluna eksik oldu, fazla oldu ne oldu, ne gitti, ne bitti ama Düzce’nin normalleşmesi lazım diye en azından şu bayram tatillerinde bugünlerde biraz normalleşelim diye nasihatlarda, telkinlerde efendim ricalarda veya dertlerde buluşuyor.
ÖZLÜ ‘NORMALLEŞELİM’ DEDİ
Şimdi anormalleşme sebepleri ortadan kalkmadan normalleşme olmaz tabii ama bir bayram var insanların birbiriyle bayramlaştığı, küskünlerin barıştığı… Bayram vesilesiyle biz de bu Faruk Bey’in normalleşme sesini duyduk. Ancak şimdi nasıl anormalleşiyoruz, neden sıkıntı yaşıyoruz, onları da zaman içerisinde göreceğiz.
KÖROĞLU VE AYVAZ DÜZCE’DE NELER YAŞADI?
Biliyorsunuz gaddar bir Bolu beyi var. Öyle adaletsiz kendi egosunda, hissiyatında, nefsiyatında, maddiyatında her şeyiyle zalim bir Bolu beyi var. Köroğlu ile Ayvaz’ı o kadar çok sıkıntıya sokmuş ki Bolu dağlarında Köroğlu ile Ayvaz iki yol arkadaşı kader birliği yapmış. Kan kardeşi gibi kendilerini o Bolu dağlarından, Çamlıbel’den Düzce’ye doğru atmışlar. Düzce’de bir kervan saraya gelmişler. Yemişler, içmişler, yataklarına çekilmişler. İkisi bir odada şimdi Köroğlu düşünüyormuş, diyormuş ki acaba Ayvaz beni Bolu beyine satar mı? Acaba bu akşam sattı mı? Bu akşam benim canıma kıyar mı? Köroğlu yorganın altından beri Ayvaz’ı kesiyor. Ayvaz da Köroğlu için Bolu beyine beni satar mı? Bu akşam canımı alır mı? Ne eyler, ne eder diye o da yorganın kenarından Köroğlu’nu kesiyor birbirlerini keserlerken uykuya dalmışlar. Sabah olmuş yemişler, içmişler neyse bunların bu Düzce’de huzuru kaçmış hemen demişler biz yine Çamlıbel’imize doğru yola çıkalım derken Bolu Dağı’nın bir yerinde mola vermişler. Ya demiş Köroğlu, ‘Ayvaz kardeş dün akşam Düzce’de kaldık ya hakkını helal et benim aklımdan böyle böyle geçti.’ demiş. Ayvaz da demiş ki ‘Ya Köroğlu benim aklımdan da böyle böyle şeyler geçti.’ Köroğlu demiş ki ‘Bakma şu memlekete, bir gün havasını kokladık, suyunu içtik, coğrafyasında kaldık birbirimize düştük, gel gidelim biz Çamlıbel’imize. Bolu beyiyle devam edelim mücadelemize.’ Ve yola çıkmışlar.
SİZ DİNLERKEN BİZ KONUŞURKEN YORULDUK
Dedikodu, fitne ve fesat arkasında var ise bir menfaat insanları ve toplumları keder ediyor. İnsanları ve toplumları mutsuz ediyor. İnsanları, toplumları, cemiyetleri birbirine düşürüyor ama yaşam analizi yapabiliriz ama dedikodu yapmak bu hale getiriyor insanları. Düzce’de muhteşem bir doğa, muhteşem bir konu neyi paylaşılamadığını bilmiyoruz ancak Düzce’de hakikaten aşırı derece bir dedikodu mekanizması çalışıyor. E siz yapmıyor musunuz, kör ile yatan şaşı kalkar biz de yapıyoruz, herkes yapıyor çünkü Düzce’de bir dedikodu başladı son zamanlarda. Herkes herkesin ne yaptığını, ne ettiğini bilse de konuşuyor, bilmese de konuşuyor. Hani diyor ya büyüklerden biri ‘Cahil olmak ne güzel her şeyi biliyorsun.’ Evet biz birbirimizle didişirken, birbirimizle dedikodu yaparken, birbirimizi üzerken, kırarken ve incitirken Düzce’de öyle gelişmeler oluyor ki kabul edilir gibi değil.
Bu memlekete 3,5 sene önce, 10 sene önce gelmiş olan insanlar memleketin kaderiyle oynamaya başladı. 10 senelik mazileri olmayan, ekonomik içtimai hal içine gelmişler. Bakın işte bu dedikodunun sonuçları şu; Düzce Belediye meclisine bir bakın, Düzce bürokrasisine bir bakın, Düzce ticaretine bir bakın ve bunlara baktığımızda önde olan kimler, ne kadar Düzceliler, ne kadar Düzce’den tozuyla, toprağıyla, mezarıyla, asaletiyle gelmiş, gitmişler. Burada söz sahibi olmuşlar ekonomik ve içtimai sebeplere sebeplenmişler işte işin özü burada yatıyor. İthal olan, dışarıdan gelen almış başını yürümüş biz böyle kimin kaşı, kimin gözü, kimin kıçı derken bu memlekette yaptığımız dedikodular Düzce’nin geleceğini harap ve bitap ediyor. Netice itibariyle herkes yolunda anonim şirketini kuruyor, yürüyor. Dışarıdan adam buraya zaten nemalanmaya gelmiş sen de birbirine düşmüşsün dedikodular ne oldu adam biraz da o katıyor çorbanın içine o kendi işine bakıyor. Yani cambaza bak cambaza derken cebimizdeki, memleketimizdeki imkanlar heder oluyor gidiyor.
URFALI AĞA İLE MARABANIN HİKÂYESİ
Efendim bayram havasını da tam bozmayalım şimdi internette bir video gördüm. Urfalı bir ağayla hiçbir şeye balta olmamış da ağanın bir himmeti olmuş maraba arasında o himmetin neye geldiğini Urfalı şivesiyle anlatan videoyla sizleri baş başa bırakıyorum, ama bu videoyu dinlerken aslında anormalleşme sebeplerinin tam olarak düşündüm herkes üzerine kıssadan hisseyi alsın.
Videodaki hikaye şu şekilde: Bir köy sahibi, köylüsüne yüz tane koyun alıp veriyor. Bir zaman sonra köylü bir kova yoğurt alıp ağanın yanına geliyor. Ağa daha ‘Merhaba’ demeden ‘Bizim koyunlar nasıl, diyor. Köylü de ‘Beyim hiç sorma.’ diyor. Ağa, ‘Hayırdır?’ dediğinde köylü, ‘Kayadan uçtu baş koyun peşinden gitti beş koyun. Şişmek patladı doksan tanesinin ödü çatladı. Birini sattık kasaba onu katma hesaba, birini aldı keloğlan ne sana verir ne bana, bir tane kurt yedi bir de kendini göstererek bir tane de kürt yedi.” deyinde ağa da küfür ediyor, köylünün getirdiği yoğurdu başından aşağı döküyor. Köylü diyor ki ‘Yarabbi çok şükür yüzümüzün akıyla bunun hesabını da verdik.”
Programı izlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=HB7RP5B84ZQ