Geçtiğimiz günlerde Düzce’de biliyorsunuz sadece Çilimli, Gölyaka, Akçakoca, Düzce Merkez’de değil komple bir sel felaketi yaşadık. İlin her tarafında yaşandı. Köyünde, Kasabası’nda Allah’ın kanunu ile devletin kanunu mutlaka bir değer, ama burada en büyük sıkıntılardan bir tanesi insanımızın bilinçli olarak meselelere veya geleceğine sahip çıkmamasına endeksli. Burada insanlar tarlasına, bahçesine bakarken ot ilacı atıp doğanın dengesini bozarsa, ağaçlarla ilgili kafana göre hareket ederse, kaldı ki hepsinden önemlisi burada bilinçsiz bir tarım, bilinçsiz bir yapı içine girersen, iklimlerin insanlara verdiği zarar ortada. Doğa’nın dengeleriyle çok fazla oynamamak lazım. Bugün en büyük sıkıntılardan bir tanesi tıkanmalara sebep olan tarlalarımızda ki, bahçelerimizde ki çalılarımız ve kestiğimiz ince fındık fidanlarını ortaya bir yere bırakıp, tıkanmalara sebep olmamız. Topraklara bilinçsizce attığımız ot ilaçları. Hayat kolay ya, bu ot ilaçları ve birçok konu. Yine aynı zamanda bilinçsizce yapılan menfezler, plansız yapılan yatırımlar alt alta, üst üste koyduğumuz zaman bu sel ve yaşadığımız sıkıntılar da ve sorunlarda bize çok büyük sonuçlar ortaya çıkardı. Şimdi de hadiseler oldu gece-gündüz hepsi, tabi insanın kendi eliyle bozduğu doğadan gelen sonuçlar.
Gece-gündüz Düzce’nin Valisi Cevdet Atay ev ev, köy köy, mahalle mahalle, ilçe ilçe dolaşarak insanları dinledi. İnsanların ne halde olduğunu gördü. Gece de alınabilecek bütün tedbirleri, devletin bütün imkânlarını son raddeye kadar kullandı. Fakat bizim düzce meselelerinde, hakikaten doğru temas ettiği yerlerden bir tanesi olan Mahmut Tanal, CHP Milletvekili her temas ettiği şey doğru değil. Yalnız Uğurlu’ya geldiğinde medyada bir takım şeyler çıktı. Yok, Vali bizi görünce kaçtı. Vali kaçar mı ya? Vali devletin temsilcisi, Vali orada devleti temsil diyor. Mahmut Tanal orada farklı konulara girme noktasında bir eylem içinde. Burada üzüm yemeğe değil de bağcı dövemeye gelmiş.
Valimiz hakikaten gönül adamı. Eviyle, köyüyle, derdiyle dertlenen insanlarla bir olan mütevazı gönül insanı. Bir tanesi yazmış, işte Mahmut Tanal’a sarıldı, AK Parti İlçe Başkanı Milletvekillerini göremeyince, Mahmut Tanal’a sarıldı. Milletvekilleri dün de vardı, bugün de vardı, yarın da olacaklar. Yani Tanal yine söylüyorum; Düzce’de ki bazı önemli konulara temas etmiş doğru, yerlerde oldu ama bu işte bir yanlış var. Devletin Valisi’ne orada kasap et derdinde, koyun can derdine düşmüş. Gece hangi Otel’de yâda nasıl yattığı, kalktığı o mutfak hünerlerini nasıl gösterdi bilmiyorum, ama onlar orada keyif yaparken, Devletin Valisi çamurun içinde ayakkabılarını çıkarıp çamurla, çizmelerle boğuşup insanlarla hasbihâl olma derdindeydi. Çok şey yapmasını, yâda yapmamasını tartışmıyorum, ama devletin Valisinin, devletin temsilcisinin, devletin sahiplerinin vekilinin buraya gelip insanlara dokunması çok önemli. Eksik olan vardır, yapılamayan, yapılacak olan vardır, bunlar ayrı şeyler. Ben şunu beklerdim; gerek siyasetçi gerek sivil Toplum Kuruluşları, Mahmut Tanal’a Vali kaçtı dediği zaman sesini yükseltsin. Çünkü Tanal buraya senede bir yani yok çöpe gelir, yok sele gelir - gider. Geliyor mu? Geliyor. Eyvallah. Ama bunun Düzce’nin gecesini gündüzüne katıp da, millet uyurken gece uyumayan, gece-gündüz devletin imkânlarıyla milletin derdinde olan Vali’ye sahip çıkılmasını isterdim. Vali’nin sahip çıkılmaya ihtiyacı mı var? Yok. Ama burada temsilat yapılırken, burada bir takım eylemler yapılırken, bunu nasıl mahalli basın bunu anlamıyorum. Ama her şey maya ile DNA ile kök ile bağlantılı bir şey. Biz şuna inanıyoruz; bu memlekette çocukluğumuzdan, bugüne kadar büyüklerimizden bir şey öğrendik. Devlete ulül emre itaat. Eksik olabilir, hata olabilir, zafiyet olabilir. Bunlar kendi içinde çözümlenmeli düzeltilmeli.
Ben; bugün Düzce Ticaret Odası Başkanı, Düzce Esnaf Odaları Başkanı ve birçok Sivil Toplum Kuruluşları, Kızılay Başkanı dâhil olmak üzere, Düzce’ye has olan Sivil Toplum Kuruluşlarının ‘Vali Uğurlu’dan beni görünce kaçtı’ ifadesinin bildirilmesini bekliyorum, ama kimseden tık ses çıkmadı. O gece-gündüz bugün de insanları dinlemede ve derdinde olan bir devletin Valisine, ’burada Valim ile görüştüm, Valim ile buluştum, Valime şunu dedim’ Eee Valine birisi bir şey diyor. Nasıl olacak? ‘Kaçtı diyor’ çok acayip bir ifade bu. Devlet adamlığı gereği Vali’ye ne yapılmasını öğretecek halimiz yok, ama Mahmut Tanal, ben olsaydım otur bakayım, sen siyasetine gelin bakalım sevgili vatandaşlarım buraya derdiniz ne onları dinlerdim, dinledikten sonra gel bakayım, Tanal senin derdin ne? Bu da olabilirdi. Tabii bu, ama burada tabir-i caizse buraya gelip de insanların zaafından, pandemi olaylarından, sel olayından, muhtaçlığından, mahcupluğundan faydalanarak, siyaset yapmak bir erdem değil. Geçen 2 yıl önce sel olduğunda bütün CHP’li belediyeler buraya araçlarını göndermişti. İmamoğul’u da vardı, onların Uğurlu hadi orada baraj yapılıyor. Orada bir sıkıntı var, hadi gönder yine makinelerini. Çünkü o biraz büyüktü, bu biraz ufak mı? Yani siyaset acziyet üzerinden, zaaf üzerinden yapılacak bir sanat değil. Siyaset akılla, mantıkla insanlara anlatarak, inandırarak, doğruları bir şekilde somut değerlerle ortaya koyarak yapılır. Bunu yapan adam, tamam yapabilir. Bir de benim en çok ilgimi çeken şu; o ifadeleri Düzce’de ki basın nasıl yazdı? Vali kaçmadı oradan, kaçmaz. Devlet o, devlet kaçmaz. Devlet devletliğini yapar. Orada da yapmış, ayrı bir şey. İşte burada en büyük sebeplerden bir tanesi de bunu kafasına göre, şekline göre, ideolojisine göre yazan basın. Şimdi bize diyorlar ki, siz iktidarda yalnızsınız. Evet. İktidarı destekliyorsunuz. Bizim iktidarla falan işimiz yok. Biz devleti destekleriz. Devletin başındaki ulül emirdir. Bunun buradaki vekili de Validir. Biz burada evet kurumlarda, bürokraside eksik olur, hata olur, suiistimal olur, insanın olduğu yerde her şey olur. Fakat kol kırılır yen içinde kalır, mantığıyla bunu biz yine söylenmesi gereken yerde, dillendirilmesi gereken yerde dillendiririz zaten. Ama taraf olmayan bertaraf olur gibi, devletin Valisini, ilin Valisini bir tanesi geliyor, siyaset yapma adına farklı bir noktaya çekmeye çalışırken, bir argüman oluşturuyor. Bunu nasıl yazıyorsunuz? Neye göre yazdınız? Sizin amacınız ne? Biz de gördük hadiseyi, bizde bildik, bizde vakıf olduk. Onun için, bu ve bunu gibi olaylarda buraya düğün evinin oynakçısı ile cenaze evinin ağlakçısı rolünde gelen insanlar için, bir takım imkânlarımızı, bir takım değerlerimizi feda etmeyelim. Düğün evinin oynakçıları düğünde oynarlar giderler. Onların işi o. Cenaze evinin ağlakçıları da yatarlar, kalkarlar, ağlarlar cenaze için giderler. Ama cenazenin sahibiyle, düğünün sahibiyle yine aynı coğrafya da yaşamak zorundasınız. Biz burada yapılan eylemi dillendiren insanlardan dolayı da sıkıntı yaşadık, mutsuz olduk. İnsanlar mutsuz oldu, bunu dile getirin dediler bana. Hani diyor ya üstad Recep Fazıl ‘edebi edepsizden öğrendim’. Edebi edepsizler öğretircesine bir hadise. Ama şundan eminiz; bize bu konuyu ‘Yorumlu-yorum ’da değerlendirin diyen Sivil Toplum Kuruluşları, siyasi partinin temsilcileri, birçok duyarlı insanların bu ekranlarda veya şu basına çıkıp da biz Valimizin bu hal başladığında, sel başladığında, sıkıntı başladığında gecesini gündüzüne katıp şu ana kadar sahadan hiç çıkmadığını, insanların dertleriyle dertlenip, dertlere derman olmak için uğraştığını biz biliyoruz, inanıyoruz diye bir ifadeyi duymak isterdik.