Öncü Medya Genel Yayın Yönetmeni Sadullah Ünsal'ın hazırlayıp sunduğu, Öncü TV ekranları ve 100.2 Radyo Öncü ortak yayın ile geniş kitlelere ulaşan “Yorumlu-Yorum” programı, Düzce'nin yayınını belirlemeye devam ediyor.
Düzce'ye eğitimden – sağlığa birçok eser kazandıran Akçakocalı hayırsever iş inanı Burhan Özdemir'e teşekkür eden Ünsal, Düzce Belediye Başkanı Dr. Faruk Özlü'nün 'Neden Düzce'nin İzzet Baysal'ı yok mu?” olanları hatırlattı.
“Düzce'nin İzzet Baysal'ı, Burhan Özdemir'dir, olacaktır”
Düzce'nin İzzet Baysalı'nın hayırsever iş İnsanı Burhan Özdemir'in çoğaldığını söyleyen Ünsal, “Düzce bu hikayeleri dinlerken, 12 Kasım depreminde vefat edenleri anma yıl dönümünde, Cedidiye Cami'nin minareleri ve 1. etap yıkıldı. Hayırsever iş insanı Burhan Özdemir'in, camilerin minaresinden, kapısına ve halısına kadar, hayırseverlik gösterdiği tasarruf çok önemli... Burada Sayın Faruk Özlü dedi ki; 'Niye Düzce'nin İzzet Baysal'ı yok mu? Bugün üyelerim; Düzce'nin İzzet Baysal'ı, Burhan Özdemir'dir, olacaktır.' dedi. Umarım öyle olur. İzzet Baysal'ın adı, Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nde, o vakfıyla beraber dünyanın sonuna kadar hizmetlerle anılmaya devam edecek. İnşallah Burhan Özdemir'in ismiyle beraber tüm ailelerinin, büyüklerinin, dünya ve ahiret yaşamında anılmasında büyük fayda olacak. İnşallah İzzet Baysal'ın ruhuna Fatiha olduğu gibi, Burhan Bey de gelmiş ve gelecek nesillere örnek olur. Düzce'nin İzzet Baysalları yok mu? Var. Günde 16-17 tane ilaç yutan Çilingirler var. Türkiye'de ciddi derecede zengin gayrimenkuli. Bir okul yapılmış, bir huzurevi yapılmış. Geçtiğimiz günlerde, Organize Sanayi Bölgesi'nde bir depo yapılan diye Çilingir ailesi, 500 kişi ile çalıştı. Organize Sanayi Bölgeleri'nden balı, kaymaklı yerleri alıp dikecekler. Günde 16 tane hap yutuyorsun. Düzce'nin İzzet Baysal'ı kala kala Burhan Özdemir'e kaldıysa, bu memlekette yaşamayalım.” diye konuştu.
“Timsahın gözyaşı gibi, hem yutacak, hem de sindirecekler”
Düzce'nin tüm imkanlarını kullanmalarına rağmen, 12 Kasım 1999 Düzce Depremi'nden bu şehre ulaşmak olmayan şehrin ileri gelen ailelerini eleştiren Ünsal, “12 Kasım depreminde yıkıldık, döküldük. Niye toparlanmadı? Çeyrek asırdır, neden kalkmadık? 12 Kasım'dan sonra doğan bir rapor, zamanında 25 harften beri baksaydı, bugün Türkiye'de yönetim kademesindeydi. Millet çarpmayı, izlemeyi, toplamayı biliyorlar, ama bölme işleminde sakata düşüyorlar. Bunlar sağlıklı, içecekler, gezecekler. Arabalarıyla, olanaklarıyla, egolar tavan yapacak. Memleketin en ballı, en kaymaklı yerlerine çökecekler. Tahsisli arazileri sanayiye çevirecekler, siyaseti dizayn edecekler. Timsahın gözyaşları gibi, hem yutacak, hem de sindirecekler. Timsah gözyaşlarını çıkarmış, darı değler zannedermiş. Timsahın gözlerinden yaş akar, ama yollarını sindiremediği için.” dedi.
“Düzce'ye yatırım zaten gelecek, coğrafya çok güzel”
Ünsal konuşmasının devamında, Düzce'de ciddi imkan sahibi olabilir ve ailelerin Düzce adına hiçbir şey yapmadığını belirttiğini kaydetti:
“Düzce'nin İzzet Baysalları, Düzce'den kazanan, Düzce'nin havasını kirleten, Düzce'nin coğrafyasından kazananlar Düzce'ye bir şeyler vermeli. Adamlar Karun kadar yürümüşler, bir öğrenci bursunu bırakmak, okul yapmak lazım. Bu ahalinin fırsatlarını, cahil insanların olanaklarını kullanıp, zenginleşmiş olanaklar sahibi olmuşlar. Düzce Cam var, bacasından çıkan yetenekleri biliyor musun? Düzce'nin iklimi etkileniyor. Düzce Cam, bir okulun parçasını yaptırabilirdi. Bunun esamesi mi devam edecek? İşin esprisi şu; burada fabrika, toz, toprak, hava kirleniyor. Vergide, büyük mükellefler İstanbul'a gidiyor. Bizim belediyemiz vergi potansiyeline göre para konumunda olan devletten, il bankasından. Bunu da alamıyoruz. Düzce'ye yatırım zaten gelecek, coğrafya çok güzel. Tokat değil ki, Sivas da değil. Düzce, Ankara İstanbul'un tam ortasında. Deniz, dağ, hepsi var. Buraya bir adam gelip de lütfetmedi. Burada bu yatırımcıya lütfeder. Organize Sanayi Bölgesi'yle, binasıyla, denize yakınlığıyla, karayolundaki ulaşımıyla Düzce Cazibe Merkezi... Bu kadar adam çalıştırıyormuş da, bunlara neden böyle deniyormuş? Ne kalmasın var ya; Hilali Ahmer Cemiyeti'ne mi çalıştırıyor? Bu kadar adam çalıştırıyorsa maraba gibi, Hindistan'ı sömüren İngilizler gibi, bizi sömürmesine izin mi veriyor? Maraba mıyız biz, kölemiz? İşçilerin miktarı bize iş veriyormuş, lütfediyormuş. Yani 1 saklama 5 alan, bir saklama 100 alan insan var. Düzce'de 80 bin liraya KDV ile birlikte, 100 bin liraya alınan Organize Sanayi Bölgesi'nden tahsis edilen araziye, adama bir fabrika yapılıyor. Şirketle beraber devrediyor, bir dönümünü 3 milyona. Hayırlı işler. Onlar da çok doğru ve düzgün adamlar, toplumun içinde. Bunlara bir şey söylendiğinde, sen bu adamdan ne söylenecek? Ben bu adamdan bir şey istemiyorum. Bir memlekette namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadığı sürece, o memleket iflah olmaz. Düzce'nin iflahsızlığının sebebi, namuslu görünen namussuzlar. Maalesef iradelere, riyasetlere sürekli yapılıyor. Mutfak Sanatları Merkezi var, Faruk Özlü yaptırdı. Adam orada bir dostuyla çay İçecek, vakit yok. O bölgede kafayı çıkarıyor, bu burada kafayı çıkarıyor. Birisinin makamında, birisinin mevkiinde, birisinin ihalesinde, birisinin filminde… Asar açılınca, Faruk Bey akşamları orada oturuyor. Ben gitmedim de hiç, MSM'yi biliyorum. Herkes böyle kafaları çıkarmış, beni bir görsün, kimin ne işi var, ne hesapta, ne kitapta, hangi dedikoduyu anlatacaklar, hangi yalakalığı yapacaklar. Adam çok da memnun değil oturmaktan, ama onlar nefes almıyor ki. Bu memlekette gerçekten memleket için bir şeylerin, memleket için bir şey isteyenlerin fırsatı verilmiyor, riyaset makamlarına. Hep kendisi için bir şeyler isteyecekler yanaşıyor.”