Sevgili dostlar, bundan önce birkaç kere Kudüs ile ilgili bilgi ve araştırmalarımı Mescid-i Aksa’ya yönelik sevda ve umutlarımı, gönlümün endişeleriyle yoğurarak sizlerle paylaştım.
Geçtiğimiz hafta “Evanjelist Koboylar”ın, güçlü boynuzlarına güvenerek yapmış olduğu açıklamayı “Kudüs Bizim Kırımızı Çizgimizdir” ara başlığı ile siz dostlarıma aktarmıştım. İnternet ortamında Düzce Postası sitesini yokladığımda siz değerli okurlarımın yakın ilgi ve heyecanına şahit oldum. Her biri, beni duygulandıran yorumlarını lütfetmiş. Onları okuyunca Payitaht Abdülhamit dizisinin geçen hafta takip ettiğim bölümünde, daha sonra sosyal medyayı sarsan, Koca Sultan’ın o müthiş cümlesini hatırladım… Ulu Hakan Abdulhamit Han aynen şöyle diyordu… “Fıtrat boşluk kabul etmez… Sendelemeyeceksin Paşa, sendelemeyeceksin… Mekke Allah’ın Haremidir… Medine Resulullah’ın Haremidir… Kudüs de Mü’minlerin Haremidir… Allah ve Resulü Haremine sahip çıkıp koruyor. Peki biz Kudüs’e sahip çıkıp O’nu koruyabilecek miyiz? Paşa, Paşa biz var olduğumuz sürece Kudüs düşmeyecek…”
Elbette ki şu andaki fiili durum farklı, ama ben siz dostlarımı ‘‘Kudüs bize, Hz. Ömer (R.a)’ın Ceddimiz Yavuz Sultan Selim Han’ın emanetidir.’’ anlayış ve idraki içinde gördüm. Doğrudur, köprünün altından çok sular geçti… Asrın en siyasi devlet adamına para karşılığında “Arz-ı mehvud”dan kendilerine toprak satmasını teklif eden, Siyonist Yahudi öncülerini, O koca Sultan, “Ecdadımın kanıyla suluya suluya fethettiği yerleri siz benden para karşılığı ile geri mi almak istiyorsunuz? Biz buraları veririz, ama nasıl? Nasıl aldıysak öyle! Fetih ve şahadet uğruna nasıl kanımızı döke döke aldıysak, yine kanımızı döke-döke de veririz.” diyip huzurundan kovmuştu.
KÜFÜR TEK MİLLETTİR!
Sevgili dostlar bildiğiniz gibi Kudüs 1516’da Yavuz Sultan Selim Han’ın fethiyle Osmanlı hakimiyetine girmişti… Taa 7 Kasım 1917’ye kadar… Tam 401 sene sonra, sırf mukaddes mekanlar tahrip olmasın diye Osmanlı’nın boşalttığı Kudüs’e İngiliz generali Allenby, işgal yürüyüşleri içinde çalım sata sata 9 Kasım günü Halil İbrahim kapısından girmiş ve ne yazık ki bu girişle beraber Birinci Dünya Savaşındaki müttefikimiz Almanya başta olmak üzere, bütün Avrupa’da kilise çanları çalmaya başlamış, Kudüs’ün Hıristiyanların eline geçmesini Yahudiler ile birlikte bütün Hristiyan alemi çılgınca kutlamıştı.
BİR ASIR GEÇSE DE DEĞİŞEN BİRŞEY YOK!
Sevgili dostlar bütün semavi dinlerde farklı mezhep ve kabullenişlerin olduğunu hepimiz biliyoruz. Hatta diyebiliriz ki, onlardaki farklılık bizden daha fazladır. Hristiyanlık aleminde Katolik ve Ortodoks kabullenişi dışında birde Protestanlık anlayışı vardır. Protestan mezhebinin ABD’de almış olduğu nihaî şekle Evanjelizm denir. Bu doğrultuda “Evanjelik” sözcüğü daha çok Protestan Kilisesi’nin muhafazakar kesimini adlandırmak için kullanılagelmiştir. Kısaca Evanjelistler ABD’yi kuran Protestan mezhebinin bir kolu olan Puritenler’in devamıdır. Evanjelizm kelimesi de “Kutsal Kitab”a yönelme anlamına gelir.
Daha sonraları J.Carter, R. Reagan ve Baba Bush’un başkanlık döneminde gelişen Evanjelizm 11 Eylül’den sonra Oğul Bush ile birlikte Küresel Emperyalizmi yönlendiren esas güç haline ulaştı. Geldiğimiz noktada Evanjelizmi, Hristiyan siyonizmi olarak da görebiliriz.
Evanjelistler Eski Ahit (Tevrat ve Zebur)a dayalı olarak Yahudilerin; Tanrının seçilmiş halkı olduğunu, Kutsal toprakların Yahudilere ait olduğunu, Yahudilerin Hz. İsa’nın gelişiyle dünyanın hakimi olacağı gibi hüküm ve kehanetlerini tamamen kabul etmektedirler. Dolayısıyla Yahudilerin hakimiyetine destek olmanın kendileri için en önemli görev olduğunu tamamen benimsemişlerdir.
Evanjelistler, günümüzün politik olaylarını Eski Ahit’e yani(Tevratve Zebur)a göre yorumlamakta ve her halükarda İsrail’e destek olmaktadırlar. Hatta İncil’den çok Tevrat’ın 39 kitabına değer vermektedirler. Kısaca Evanjelistler Siyonist Yahudilerle aynı inancı yaşamaktadırlar.
Onlara göre Tanrı insanları iki gruba ayırmıştır. Yahudi olanlar ve Yahudi olmayanlar… Cennet Evanjelistler içindir. Yahudi ve Evanjelist olmayanlar Tanrı için her hangi bir değer taşımamaktadırlar. Bunların inancına göre Yahudiler seçilmiş halktır ve bu sebeple kendileri için dünya egemenliğine yönelik ilahi bir plan hazırlanmıştır. Evanjelistler ise bu plana destek verecekler, neticede Cenneti kazanacaklardır. Meshi (Hz. İsa) gelince bir yanda Yahudiler (yani İsrail) ve Evanjelistler (yani ABD) diğer tarafta ise bunlar dışındaki bütün din mensupları, yani bizler ve neredeyse bütün insanlık yer alacak. Her iki taraf arasında “Kıyamet Savaşı” olacak. İddialarına göre Yahudiler bu savaşı kazanacak ve böylece bin yıl süren bir dünya hâkimiyetini elde edecekler.
ABD’nin durumu, belki bir tarafından bir şey düşer de onu kapar yerim diye, devamlı koçun arkasında dolaşıp duran tilkinin durumuna benziyor… Çocuk katili zalim İsrail’in arkasında koşarak, siyonizmin emrine girerek cenneti kazanacaklarını zannediyorlar… Halbuki bilmiyor ki “İlâ cehennemi Zümera” işareti doğrultusunda Gayya Kuyusunu boylayacaklardır..
HZ. İSA İNMEDEN ÖNCE BÖLGENİN GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMAK!
Evanjelik kabullenişe göre; Hz. İsa’nın, kıyametin kopmasından önce ikinci kez yer yüzüne inebilmesi için yer yüzüne ineceği sahnenin hazırlanması ve oranın güvenliğinin sağlanması gerekmektedir. Hz. İsa’nın inişi bu hazırlığın yapılmasına bağlıdır. Bu sahnenin hazırlanması için Yahudilerin Filistin’e dönüp İsrail devletini kurmaları, Kudüs’ü başkent yapmaları, Mescid-i Aksa’nın yerine Süleyman Mabedi’nin de inşa edilmesi gerekmektedir. Bunun için de İsrail’e yardım etmek zorunluluk ifade etmektedir. Dolayısıyla kıyametin çabuklaştırılması için ne gerekiyorsa yapmalıdır.
Evanjelistler, yani ABD’nin en az %67’si Klasik Hristiyan inancından farklı olarak Yahudilerle bir çok ortak kabullenişe sahiptirler. Bu doğrultuda Kitab-ı Mukaddesten Kehanet yoluyla belirledikleri yedi kabullenişleri vardır… Yahudilerin Filistin’e geri dönmesi, Büyük İsrail’in kurulması, İncil’in tüm dünyaya vaaz edilmesi, İsa Mesih’in ikinci kez dünyaya gelmesi, Yedi yıl savaşı, felaket dönemi ve Kıyamet Savaşı…
BÜYÜK İSRAİL’İN KURULMASI NİL VE FIRAT İDDİALARI
Siyonist ve Evanjelist kabullenişe göre, Tevrat-Tekvin ayet 15/18’de şöyle denilmektedir: “O gün Rab, İbrahim’e ahdedip dedi: Mısır ırmağından (Nil) büyük ırmağa, Fırat nehrine kadar diyarı senin zürriyetine verdim.” İşte Eski Ahit’teki bu ayet Evanjelistler ve Siyonistler için ele geçirilmesi gereken toprakları göstermektedir.
Nil ve Fırat arasındaki bu topraklar Irak, Suriye, Mısır, Sudan ve Türkiye’yi kısmen; Ürdün, Lübnan, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerini ise tamamen kapsamaktadır.
Sevgili dostlar Siyonistlerin Arz-ı Mevud (vaad edilen topraklar) dedikleri bu bölge ülkelerinin her biri; Türkiye’miz dahil, daime tiken üstünde duran Siyonist ve Evanjelist müdahalelerle her zaman için istikrarsızlık tehlikesiyle daima karşı karşıya bulunan ülkeler olması yalnız kendi iç meselelerinden kaynaklanan bir sonuç değildir. Zira bu ülkeler Amerika’nın Evanjelist, İsrail’in ise Siyonist gaye ve hedef sınırları içinde bulunan, daima onlar tarafından kontrol edilen ve Eski Ahitten çıkarttıkları talimat ve kabullenişler doğrultusunda istedikleri noktalara doğru onların yönlendirmeye çalıştıkları ülkelerdir.
İşte onun için Sayın Cumhurbaşkanımız her seferinde “Bu ülkeye diz çöktüremeyeceksiniz, Ezanlarımızı susturamayacaksınız. Milletimizi bölemeyeceksiniz, Bayrağımızı indiremeyeceksiniz, vatanımızı parçalamayacaksınız, ülkemizi bölemeyeceksiniz, bu halka boyunduruk vuramayacaksınız, Devletimizi yıkamayacaksınız” diye Milletinden aldığı güçle haykırıyor…
ÜMİTSİZLİK YOK
Sevgili dostlar asla ye’se kapılmayalım… Bilmiş olasınız ki; Allah bizimle beraberdir. Bizler karadan donanmasını yürüten, tarihin en müstahkem surlarını devirip çağ açıp çağ kapayan, ilmin medeniyetin, teknolojinin kapılarını aralayan, insanlığın karanlıklardan aydınlığa çıkmasına öncülük eden bir milletin evlatlarıyız.
Endişeye kapılmak yok! Rabbimin hükmü açık. Onların Kitab-ı Mukaddes’leri kendi elleriyle bozulmuş tahrif edilmiş. Her birinin elinde faklı farklı Tevrat ve İncil’ler var. Ama bizim kitabımız, hiçbir harfi, noktası ve harekesi değişmeden hala olduğu gibi elimizdedir; kıyamete kadar da böyle devam edecektir.… İşte Kur’an-ı Kerim, Mücadele Suresi Ayet 21’in hükmü: “Allah, hüküm altına aldı; mutlaka ve mutlaka BEN ve ELÇİLERİM galip geleceğiz… Şüphe yok ki Allah çok kuvvetlidir. Mutlak güç sahibidir.”
Üstadın dediği gibi;
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerler kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, EBED bizimdir!
Evet bu yolda ölsek de sevinin, eve dönsek de… Hiç endişeniz olmasın Allah ve O’nun Elçileri mutlaka galip gelecektir. Evanjelistler ile Siyonistler değil…
Ve Yalnız yarınlar değil, EBED bizimdir. Hemde ile’l- EBED.
İLE’L-EBED’de buluşmak üzere hoşça kalın sevgili dostlar…